Şişman Y. (Yürütücü), Çolak H., Kağnıcıoğlu C. H., Yiğit M., Kağnıcıoğlu D., Belgin Boyacı N.
Yükseköğretim Kurumları Destekli Proje, 2022 - 2023
Sanayi Devrimi sonrasında çöp miktarı ve hacminin katlanarak büyümüş, çöpün içindeki geri kazanılabilir ve ekonomik getirisi olan atık miktarı artmış, sonuç olarak atık ticari bir değer kazanmıştır. 1950’li yıllardan itibaren gelişmeye başlayan çevre bilinci ve 1970’li yıllarda ortaya çıkan “sürdürülebilir kalkınma” düşüncesi ise atıkların geri dönüşümünü önemli bir sektör haline getirmiştir (Medina, 1999, s: 20; Apan, 2009, s: 182; Ekşi, 2017, s: 797).
Aynı yıllar, atıkların toplanmasından bertarafına, ayrıştırılmasından geri kazanılmasına kadar tüm süreçlerin bir arada ve geniş ölçekte yeniden kurgulanması gerektiği düşüncesinin de kabul görmeye başlandığı yıllardır. Bu süreçte özellikle gelişmiş ülkelerde “geri dönüşüm” alanında atıkların kaynakta ayrılması, ayrı olarak toplanması ve geri dönüşümde yüksek teknolojinin kullanımı ile sıfır atıklı bir sistem oluşturulması çabaları hız kazanmıştır (Özgen, 2006, s: 11; Beyazıt ve Yarım, 2020, s: 21). Elbette ideal olan da bu yapıdır.
Ancak ideal olarak görülen bu yapı az gelişmiş ve ülkemiz gibi gelişmekte olan ülkelerde tam olarak oluşturulamamıştır. Mevcut durumda; geri dönüşüm sektöründe “formel – enformel” biçiminde ikili bir yapı gözlenmekte ve atıkların toplanması, taşınması, tasnif edilmesi süreçlerinde enformel alanda yer alan “atık toplayıcılar” önemli bir işlev yüklenmektedir.
Diğer yandan bu ikili yapının önemli bir parçası durumundaki atık toplayıcıların belediyeler tarafından genellikle bir sorun olarak görüldüğü, atık toplayıcılığın mücadele edilmesi, ortadan kaldırılması gereken bir çalışma biçimi olarak kabul edildiği söylenebilir (Medina, 2008, s: 1; Dias, 2018). Bu durum ise temel seçenek olarak yasaklayıcı politikalar ve yasaklayıcı politikaları uygulamaya yönelik kamusal güç kullanımını ön plana çıkartmakta ve atık toplayıcılar ile kamu kurumları (belediyeler, valilikler) arasında zaman zaman artan gerilimlere neden olmaktadır. Oysa yerine sağlıklı yapılar konulmadan sadece yasaklayarak bir sosyal sorunun çözülebilme şansı yoktur.
Ayrıca ülkemizde sayıları 500 bini bulduğu ifade edilen (T24, 2016; Ekşi, 2017, s: 798; Satder, 2021) bu insanların “çalışma” ve “yaşama” olanaklarının ellerinden alınması kaçınılmaz bir şekilde ciddi sosyal huzursuzluklara da neden olabilir. Çünkü atık toplamak istendik bir durum değil çoğu zaman bir mecburiyettin sonucunda ortaya çıkan bir iştir ve atık toplayıcılığın; kentsel yoksulluk, işsizlik, ayrımcılık, sosyal dışlanma, göç gibi farklı boyutları bulunmaktadır (Medina, 1999, s: 20; Ergun, 2005, s: 3 ve s: 66; Saltan, Tokur ve Yardımcı, 2006; Sarı, 2006, s: 130; Özkan, 2007, s: 468; Altuntaş, 2008, s: 33-34; Gören, 2010, s: 50 ve s: 98-99; Özgen, 2006, s: 11; Özsoy, 2012, s: 108-109; Kutlu, 2015, s: 3; Şişman ve Etci, 2017, s: 172; Oran, 2017, s: 185-187; Gügüş, 2019, s: 39; Tutar, 2020, s: 1; Güngördü, 2021, s: 78-79).
Bir başka açıdan atık toplayıcıların uygun bir biçimde organize edildiğinde geri dönüşüm oranlarını arttırabileceği, aşırı yoksulluğun azalmasına katkı sağlayarak sosyal transfer harcamalarını düşürebileceği de literatürde sıklıkla ifade edilmektedir. Yine atık toplayıcılar halk sağlığı ve güvenliğine, çevresel sürdürülebilirliğe katkıda bulunabilir. Atık hacmini azaltarak belediyelerin atık taşıma maliyetini düşürebilir ve depolama alanlarının ömrünü uzatarak belediyelerin en büyük gider kalemlerinden birisi belki de birincisi olan atık yönetimine katkıda bulunabilir (Wilson ve diğerleri, 2006, s: 801; Medina, 2007, s: 16 ve s: 64; Medina, 2008, s: 3; Do Carmo ve de Oliveira, 2010, s: 1261; Fergutz, Dias ve Mitlin, 2011, s: 597-599; Gunsilius ve diğerleri, 2011, s: 18 ve s: 30; IEMS, 2012, s: 1; IJgosse, 2012, s: 2; Dias, 2016, s: 376; Colombijn ve Morbidini, 2017, s: 91; Hernández ve Hernández, 2018, s: 294 ve s: 307; Dias, 2018; ILO, 2019, s: 1; Parra, 2020, s: 125-126; Wiego, 2021a).
Formel ve enformel geri dönüşüm süreçlerinin birbirini tamamlaması da mümkündür. Şöyle ki; atık kumbarasına atılmadığı için formel alandaki geri dönüşüm firmalarının ulaşamadığı ya da çöp döküm sahasından toplamak için önemli bir maliyet yüklenilmesi gereken geri dönüştürülebilir atık maddelere atık toplayıcılar sayesinde rahatlıkla ulaşılabilir. Bu anlamda formel alan, kendisi açısından hammadde niteliği taşıyan daha çok atık maddeye sahip olabilir (Fortuna/Prates, 1989’dan aktaran Özşuca ve Toksöz, 2003, s: 14; Birkbeck, 1978’den aktaran Demircan ve Dane, 2011, s: 4; Demircan ve Dane, 2011, s: 5). Örneğin Türkiye’de geri dönüşüm tesislerine ulaştırılan ambalaj atıklarının yaklaşık yarısının atık toplayıcılar tarafından sisteme kazandırıldığı tahmin edilmektedir (T24, 2016).
Tüm bu nedenlerle atık toplayıcılığını yasaklamak yerine geri dönüşüm alanında ortaya çıkan bu ikili yapının temelleri araştırılmalıdır. Bu amaçla öncelikle hem formel hem de enformel geri dönüşüm süreçleri analiz edilmeli ve sonrasında bu yapıların entegrasyonu için olanaklar araştırmalıdır.
Düşünülebileceği gibi atık toplayıcıların, formel atık yönetim sistemine entegre edilmesi üç şekilde mümkün olabilir.
İlk olarak atık toplayıcıların küçük gruplar halinde örgütlenmeleri teşvik edilebilir, desteklenebilir. Birlik, dernek, sendika, kooperatif, mikro işletme ve benzeri yapılar içinde bir araya gelen atık toplayıcılar kendi sorunlarını bu yapılar içinde tartışılabilir ve ortak hareket edebilmek için asgari müşterekler oluşturabilir. Sonrasında atık toplayıcıları temsil eden örgütleri ile belediyeler veya lisanslı firmalar arasında sözleşmeler veya işbirliği anlaşmaları yapılabilir. Bu yöntem Filipinler, Brezilya, Kolombiya ve Peru’da uygulanmaktadır (Aparcana, 2017, s: 596). Ülkemizde atık toplayıcıların kooperatif bünyesinde örgütlenmesine ilişkin ilk örneğin Eskişehir’de bulunması proje açısından önemli bir avantaj olarak değerlendirilmelidir.
İkinci olarak atık toplayıcılar belediyeler tarafından yetkilendirilebilir ve topladıkları atıklar yine belediyeler tarafından satın alınarak kendi geri dönüşüm tesislerinde işlenebilir (Wiego, 2021a; Wiego, 2021b).
Üçüncü olarak atık toplayıcılar, yaptıkları işin bir benzerini yapmak üzere belediyeler veya lisanslı firmalar tarafından istihdam edilebilir. Böylece atık toplayıcılar düzenli bir gelire ve sosyal güvenceye kavuşur. Ancak atık toplayıcılar çoğu zaman mevcut gelirlerini, bağımsızlıklarını ve özerkliklerini kaybetmek istemediği için bu modelin başarı şansı genel olarak düşük görülmektedir (Gören, 2010, s: 109-110; Kutlu, 2015, s: 11-13, ESCAP, 2015, s: 56; Gügüş, 2019, s: 58).
Projenin amacı formel ve enformel geri dönüşüm süreçlerinin incelenerek iki yapının entegrasyonu için bir model önerisi ortaya çıkartmaktır.
Bu kapsamda ilk olarak formel geri dönüşüm sürecinin aktörleri olan Tepebaşı Belediyesi, Atık Toplama Ayrıştırma Tesisi ve Lisanslı Atık İşleme Tesisi yetkilileri ile yapılacak yarı yapılandırılmış görüşmeler aracılığı ile formel geri dönüşüm sürecinin işleyişi, aktörler arasındaki ilişkiler ve aktörlerin geri dönüşüm sistemine ilişkin görüşleri değerlendirilecektir.
Ardından enformel geri dönüşüm süreci içinde yer alan atık toplayıcılar ile yapılacak yarı yapılandırılmış görüşmeler aracılığı ile enformel geri dönüşüm sürecinin işleyişi, atık toplayıcıların çalışma ve yaşam koşulları ile formel alana geçme eğilimleri incelenecektir.
Sonrasında Eskişehir Tepebaşı Belediyesi öncülüğünde kurulan Gesikoop (Tepebaşı Geri Dönüştürülebilir Atık Toplayıcıları Sosyal İşletme Kooperatifi) örneği üzerinden, Kooperatif’in enformel alanda yer alan atık toplayıcılarının çalışma ve yaşam koşullarındaki olası faydalarının analiz edilmesi amaçlanmaktadır.
Proje kapsamında Kooperatif üyesi olan ve olmayan atık toplayıcılara uygulanacak anketler ve yarı yapılandırılmış görüşmeler neticesinde, sistemin eksiklikleri tespit edilecek ve iyileştirilmesi yönünde öneriler ortaya konulacaktır.
Bu kapsamda; geri dönüşüm sürecinde yürütülen faaliyetlere, sürecin çıktılarının sağladığı faydaya, katı atık toplayıcılarının üstlendiği işlevlere ve Kooperatif şeklindeki örgütlenme örneğinin değerlendirilmesine ilişkin diğer sistem aktörleri ile yarı yapılandırılmış görüşmeler gerçekleştirilecektir.
Proje sonunda farklı kaynaklardan elde edilen verilerin tümü analiz edilerek formel ve enformel yapıların entegrasyonu için bir model önerisi hazırlanacaktır.