Other, pp.1-3, 2025
rih boyunca büyük dönüşümler, toplumsal yapıyı derinden sarsan krizlerin ve çatışmaların ardından ortaya çıkmıştır. Sanayi Devrimi, Fransız Devrimi ve Soğuk Savaş’ın sona ermesi gibi olaylar, eski düzenin çöküşü ve yeni bir sistemin inşası sürecinde ciddi toplumsal, ekonomik ve siyasi sancılar yaşanmasına neden olmuştur. Bu tür dönüşümler, yalnızca mevcut yapıların yıkılmasıyla değil, aynı zamanda yeni bir düzenin kurulmasıyla sonuçlanmıştır. Günümüzde de benzer bir kırılma noktasında olduğumuzu söylemek mümkündür. Zira son dönemde yaşanan küresel ekonomik dengesizlikler, büyük güçler arasındaki rekabetin yoğunlaşması ve teknolojik devrimlerin insan yaşamı üzerinde yarattığı dönüştürücü etkiler, mevcut düzenin sürdürülebilirliğini ciddi şekilde sorgulamasına neden olmaktadır. Bu bağlamda mevcut statükoyu temsil eden aktörler için asıl sorun, değişimin kaçınılmaz olmasıdır. Zira yeni bir düzenin ortaya çıkışı, eski düzenin çıkar sahipleri tarafından doğal olarak bir tehdit olarak algılanmaktadır. Bunun temel nedeni, yeni düzenin yalnızca siyasi ve ekonomik yapıları değil, aynı zamanda küresel güç dengelerini, kültürel normları ve uluslararası sistemin işleyişini de köklü bir biçimde dönüştürme potansiyeli taşımasıdır. Dolayısıyla bu dönüşüm süreci hem fırsatları hem de riskleri beraberinde getirmekte; bu da mevcut sistemin devamını savunanlar ile değişimi destekleyenler arasında kaçınılmaz bir gerilim yaratmaktadır.