Uluslararası Göç Sempozyumu, Türkiye, 1 - 04 Haziran 2006, ss.237-248
Bu bildiride “kültürel sermaye” kavramı, hemşehri derneklerinin mevcut kültürel sermaye’ye nasıl ve ne şekilde baktıkları, ayrıca hemşehri derneklerinin kültürel sermayeyi 'yeniden üretme' ve tüketme biçimleri incelenecektir.
Yoğun göçlere sahne olan İstanbul, Anadolu'dan gelen nüfus ile kapital anlamında gelişirken, mevcut kültürel sermayesini koruma anlamında bir o kadar sorunlara boğulmuştur. Göçler dahilinde kentin kültürel farklılık alanları artmakla beraber, kent entegrasyonu (mimari, dilsel, gündelik hayat, vs) politikaları, kentsel denetim ya da kentsel otorite sağlanamamıştır. Kent kültürüne ilişkin farklılaşma, ahenkli bir kentsel birlikten çok, karmaşa ya da kaotik bir yapılanmaya dönüşmüş, kentin yeniden üretimi sağlanamamıştır.
On yıllardır bu kentte ikamet ediyor olmasına rağmen, Anadolu’dan İstanbul’a gelenlerin önemli bir kısmı, 'kent bir tarafa, biz bir tarafa' dercesine kentsiz kentleşme sürecine dahil olmuşlardır. Sosyal dayanışma anlamında hemşehri dernekleri oldukça önemli bir dayanışma tipi sergilemekle beraber, kentsel yaşama örgütlenmesi anlamında kendi seslerini duyurmak bir yana, böylesi bir sivil talep de dahi bulunmayarak, kentin sivil yapılanma sürecini de ağırlaştırmışlardır.
“Kentim İstanbul” projesi çerçevesinde IBB tarafından yapılan bir araştırma, İstanbul’a Anadolu’dan gelenlerin yüzde 29’unun hayat tarzını, yüzde 51’inin şivesini değiştirmediğini göstermektedir. Hemşehri derneklerinin faaliyetleri, kendi yörelerinin değerlerini yaşatma anlamında yerel unsurlarla daha çok tanımlanabilir gibi görünse de, gerçek olan kente rağmen, yeni dayanışma alanları kurmaktır.
Dayanışma kentlerin bir noktada sosyal eksikliğidir ve hemşehri dernekleri bu eksiği bir şekilde kapatmaktadır, ancak kültürel sermaye olarak bakıldığında dernekler üretici olmaktan çok tüketici konumundadırlar.
Bu çalışma, İstanbul’da faaliyet gösteren 10 farklı hemşehri derneğindeki yönetici ve üyelerle derinlemesine mülakatların bir sonucunu yansıtmakta ve araştırma ile derneklerin; “önce İstanbul’a, sonra küresel dünyaya adapte olmaya katkılarını”, “kültürel sermaye kapsamında değerlendirilebilecek ne tür etkinlikler yaptıklarını”, “kültürel, ekonomik ve/veya kültürel sermaye dayanışmasının hangisini daha ön plana çıkardıklarını”, “bu derneklerin bir sivil toplum kuruluşu mu yoksa bir itaat grubu mu olduklarını” tartışmaktadır.