Felsefe, Sanat ve Performansın Buluşması: Bir Düşünce Deneyimi Olarak Felsefe


Taşdelen D.

11. Çağdaş Siyaset Felsefesi, Eskişehir, Türkiye, 8 - 09 Mayıs 2025, ss.18, (Özet Bildiri)

  • Yayın Türü: Bildiri / Özet Bildiri
  • Basıldığı Şehir: Eskişehir
  • Basıldığı Ülke: Türkiye
  • Sayfa Sayıları: ss.18
  • Anadolu Üniversitesi Adresli: Evet

Özet

Sanatın felsefeleşmesi ile felsefenin sanatlaşmasının yaygınlaştığı bu çağda, sanat ile felsefe arasındaki etkileşimin sanat üretiminde ve felsefe yapma biçimlerinde deneyimlediğimiz özgürleştirici etkilerinin izinin sürülmesi olanaklıdır. Çağdaş sanat akımlarının sanat yapma biçimlerinin dayandığı özgürlük anlayışı geleneksel sanat üretimleriyle karşıtlık oluşturacak şekilde sanatın neliğini yeniden sorgulatmıştır. Benzer bir durumdan felsefe yapma biçimleri bağlamında da söz edilebilir. “Sanatlaşan felsefeler” olgusu, felsefeyi geleneksel (logos merkezli) felsefelerin düşünce üzerindeki genel tahakkümünden kurtararak, François Laruelle’in (2012) sözünü ettiği, alanların eşlenik kılınmaları ile gerçekleşebilecek bir tür iş bölümüne zemin oluşturan bir yaklaşımla ele alınabilir. Allan Kaprow’un “sanat-lamama” (un-arting) kavramı ile Laruelle’in “felsefe-olmayan” (non-philosophie) projesi arasında kurulabilecek ilişki (John Mullarkey, 2017), felsefe-sanat üretiminin özgürleşme süreci bakımından ele alınabilir öyle ki, Antonin Artaud’dan, René Magritte’ten, John Cage’den, Marina Abramovic’ten söz ederken, bir yandan da düşüncenin tahakkümünden kurtulmuş felsefe’lerden de söz etme imkânı doğar. Benzer biçimde örneğin belirli bağlamlarda Nietzsche, Bergson, Merleau-Ponty ve Deleuze ile, sanatsal üretimlerden, sanatlaşan felsefelerden söz ediyormuşuz izlenimi ediniriz. Sanat ile felsefenin bu birlikteliği, iki alanı da bir tür “pratik yapma” olarak görmemize olanak tanıyan hem bir Laruelleci mutasyona uğratma hem de alanların özgürleşme süreci olarak yorumlanabilir.     

Sanatı da felsefeyi de bir pratik olarak ele alan bu yaklaşımı performans sanatı üzerinden kurulabilecek bir bağlama taşıdığımızda Laruelle’in "felsefe-olmayan" projesini temel alarak, felsefe ve performans arasındaki potansiyel ilişkileri sorgulayabilir ve performatif bir felsefenin olanağına da açılırız. Bu bağlamda, felsefenin performans sanatları aracılığıyla mutasyona uğraması sonucu ortaya çıkabilecek yeni düşünce modelleri ve pratikleri tartışılabilir hale gelmektedir. Performans sanatlarının bir model olarak felsefeye taşınması, felsefenin teorik bir sistem olmaktan çıkıp icra edilen bir düşünce formuna dönüşmesine imkân tanımaktadır. Laruelle'in "felsefi iman" olarak adlandırdığı felsefenin kendi otoritesini mutlak sayan yapısına karşı geliştirdiği eleştiri, felsefenin performansla ilişkisi bağlamında yeniden değerlendirilerek, performatif bir felsefenin bir süreç ve deneyim alanı olarak yeniden düşünüldüğü zemini yaratır.