II. Türk Özel Hukuku ve Yargılamasındaki Güncel Sorunlar Sempozyumu, Afyonkarahisar, Türkiye, 21 Nisan 2017, ss.14-15
Milletlerarası
özel hukukta nafaka, sadece nafaka alacaklarının yabancı ülkelerde tahsili
bakımından değil, aynı zamanda uygulanacak hukuk ve nafakaya ilişkin kararların
tanınması ve tenfizi açısından da önem arz eden bir müessesedir. Keza Türkiye,
Lahey Uluslararası Özel Hukuk Konferansı teşkilatı ile Birleşmiş Milletler
bünyesinde nafaka alacaklarının tahsili, nafakaya uygulanacak hukuk ile nafakaya
ilişkin kararların tanınması ve tenfizine ilişkin olmak üzere, günümüze kadar
altı adet çok taraflı uluslararası sözleşmeye taraf olmuştur.
Nafakaya
ilişkin uluslararası sözleşmelerin nafaka türleri bakımından ayrıma gitmesi; bu
sözleşmelerden bazılarına çok fazla devletin taraf olmaması; sözleşmelerden
bazılarının erga omnes nitelik
taşımaması; erga omnes niteliğinde
olanların da içeriğinde barındırdığı hükümler ile üye devletlere çekince ileri
sürme imkânı tanıması ve ulusal mahkemelerin sözleşme hükümlerini dikkate
almadan veya farklı yorumlayarak kararlar vermesi, bu alanda arzu edilen
yeknesaklaşmanın tam anlamıyla sağlanamadığını göstermektedir.
Milletlerarası
unsurlu nafakaya ilişkin olarak, yeni gelişmeleri dikkate alan; daha çağdaş,
rasyonel çözümler getiren düzenlemelere ihtiyaç bulunmaktadır. Bu bağlamda
Lahey Uluslararası Özel Hukuk Konferansı çatısı altında, 2007 yılında, biri nafaka
alacaklarının tahsiline, diğeri uygulanacak hukuka ilişkin olmak üzere iki yeni
sözleşme akdedilmiştir. Bunlar: “Çocuk Nafakası ve Aileye ilişkin Diğer Nafaka
Alacaklarının Milletlerarası Tahsiline İlişkin Lahey Sözleşmesi” ile “Nafaka Yükümlülüklerine
Uygulanacak Hukuka İlişkin Protokol” dür.
Tebliğ
konumuz bakımından önemli olan bir husus, Türkiye ile AB arasında imzalanan
‘Geri Kabul Anlaşması ’nın uzantısı olarak, Türkiye’nin nafakaya ilişkin 2007
tarihli Lahey düzenlemelerine taraf olma yükümlülüğünün ortaya çıkmış olmasıdır.
Keza, Avrupa Komisyonu, Aralık 2013 tarihinde başlatılan diyalog sürecinden
itibaren, Türkiye’nin belirli kriterleri karşılaması yönünde atmış olduğu
adımları değerlendirdiği ve kriterlere uyumun artırılmasına yönelik
önerilerinin yer aldığı Birinci Değerlendirme Raporunu açıklamıştır.
Komisyonun, Avrupa Parlamentosu ve AB Konseyine sunduğu, tavsiye niteliği
taşıyan Rapor, 5 ayrı bloktan ve bu bloklarda yer alan 72 kriterden
oluşmaktadır. Söz konusu Raporun, ‘Kamu
Düzeni ve Güvenlik’ başlığını taşıyan Üçüncü Bloğunda yer alan 46 no’lu kriter,
velayet sorumluluğu ve çocukların korunmasına ilişkin 1996 tarihli Lahey
Konvansiyonu ile nafakalara ilişkin 2007 tarihli Lahey Konvansiyonuna
Türkiye’nin taraf olmasını düzenlemektedir. Nitekim, 25/04/2016 tarih ve 6708
sayılı Kanunla katılmamızın uygun bulunduğu “Çocuk Nafakası ve Aileye ilişkin
Diğer Nafaka Alacaklarının Milletlerarası Tahsiline İlişkin Lahey
Sözleşmesi”nin çekince ve beyanlarla onaylanması, 09/05/2016 tarihinde Bakanlar
Kurulu tarafından kararlaştırılmış ve bu hususla birlikte Sözleşme, 22/05/2016
tarihli Resmi Gazete’de yayımlanmıştır. Sözleşme, Türkiye açısından 01 Şubat
2017 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
Türkiye’nin
2007 tarihli Lahey Konvansiyonuna taraf olması, daha önce taraf olunan nafakaya
ilişkin Sözleşmelerin büyük ölçüde önemlerini yitirmesine yol açacaktır. Keza
2007 tarihli Konvansiyon, 1956 tarihli Birleşmiş Milletler Sözleşmesi de dâhil
olmak üzere, tüm önceki Sözleşmelerin yerini alması maksadıyla hazırlanmıştır.
Bu Konvansiyon, yabancı hukuklar hakkında bilgi temini, adli yardımlaşma,
tanıma-tenfiz ve nafaka alacaklarının tahsili konusunda gelişen iletişim ve
bilişim teknolojilerine dayanan, daha çağdaş milletlerarası nafaka sistemi
kurmayı amaç edinmiştir.
Bu
Tebliğde, Türkiye’nin taraf olduğu 2007 tarihli Lahey Konvansiyonunun yabancı
nafaka alacaklarının tahsilinde ne gibi yenilikler getirdiği, uygulamada
beklentileri ne ölçüde karşılayacağı hususları üzerinde ayrıntılı olarak
durulacaktır. Ayrıca, karşılaştırmalı olarak, AB’nin 2009/4 sayılı Nafaka
Tüzüğünden de bahsedilecektir.